İlk Yurt Dışı Tecrübem-2-

İlk yazımı uçağa binme aşamasında bırakmıştım 🙂 Şimdi devam ediyorum… Uçuşum 3 saat 15 dakika sürdü. Koca yolculuk hiç sevmediğim ama oturmak zorunda kaldığım orta sıradaki, orta koltuktaydı. Sanırsam, yolculuğa dair en kötü anı bu. Çünkü onun dışında aklıma sadece ekranda çevrenin görüntüleri gösterildiğinde ;”Nasıl ya burası Londra mı?, Şimdi ben Kıbrıs ya da Türkiye dışında bir yere mi geldim?” cümlelerim geliyor. O hava limanındaki ”Ay hiç heyecanım yok.” artistliklikleri bu noktada son buluyormuş! Öğrenmiş oldum.

Uçaktan inince, Türk zekası ya da sürü psikolojisi artık ne derseniz; birlikte indiğim grubu takip ettim. Çünkü kaybolsam biterdim. Tabi takip aşaması kolay olmadı. Çünkü kendince kol bastı oynayan bir çekçekli çantam, sakinliğini bozmayan kol çantam ve bağcıkları ile beni çıldırtan spor ayakkabılarım vardı.

Heatrow’un kontrol aşamasına geldiğimde de iki şok yaşadım; birincisi, havalimanının kötü oluşuydu. Nerede benim Atatürk havalimanım nerde Heatrow? İkincisi şok ise, görevlilerdi. Bizden tabi alışmışım akça pakça görevlilere; orada bir baktım uzun sakallı, entarili amcalar, bıyıklı abiler. Benim gibi ”Tek kural kuralsızlıktır!” mottosunu belirleyen biri için destekleyeceğim bir durumdu falan ama alışkın değiliz ki…

Ardından valiz aşaması ve transferimi bulma aşaması vardı. Çok şükür, valiz için gideceğim bölümü biraz hislerim biraz da gözlem yeteneğimle buldum. Peki ya transfer elemanı? Başta bahsettiğim yüklerime bir de kocaman valizim eklendi ve ben bir oraya bir buraya savrulup transfer elemanını aramaya başladım. Tam İstanbul’u arayacaktım ki bir de ne göreyim. Elinde ”Gizem Şahin” yazılı kağıtla biri beni arıyor. Adama ”Gizem Şahin benim!” cümlesini nasıl bir heyecanla söyledim, anlatılmaz yaşanır.

Bindim arabaya gidiyoruz. Transfer elemanı Türk. Yıllardır orada yaşıyormuş. Bir çok detayı alıyorum ondan; fakat hepsi havada kalıyor. Çünkü şehrin daha hiçbir yerini bilmiyorum.

Etrafa bakıyorum; her yerde İngilizce yazılar. Tamam, mantıken öyle olması gerekiyor; ama ilk kez çıktığınızda farklı olan her şey size çok garip geliyor. Evlerin yapısı, yollar, insanlar…

Böyle etrafa baka baka eve ulaşıyoruz. Kapıyı bize; siyahi, orta yaşlı bir bayan açıyor. Adı; Connie. İlk kez öğrenci alıyormuş eve. (Umarım benden sonra son kez olmamıştır :)) Yani; karşılıklı ilkleri yaşıyoruz. Ben hala şoktayım tabi. 2 ay kalacağım ev, farklı kültürde bir insan ve bunları ilk kez tecrübe eden ben…

Başta ev sahibimle birbirimizi tanımaya çalıştık. ”Kardeşin var mı?”,”Ne okuyorsun?” gibi klişe sorular eşliğinde gerçekleşen bu tanışma faslından sonra odamı gösterdi. Tavan arasında minnacık bir yerdi. Minnacık dediysem de külkedisi modunda hayal etmeyin beni 🙂 Sonrasında eşyalarımı koyduk odaya. Yavaş yavaş yerleşmeye başlamıştım eve… Akşam da sağ olsun ev sahibim bu garip kiracısına pizza ısmarladı ve ilk dakikadan artı puanları hanesine yazdırdı 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir