İlk Yurt Dışı Tecrübem-3-

Bence bu bölümün adını ”2012’deki dirilişim” koysam daha iyi olur 🙂 Çünkü gerçekten de ilk kez ”ayakları üzerinde durma” kavramını kısmen de olsa gerçekleştirdim.Nasıl mı? Şimdi size hızlııı bir şekilde anlatıyorum 8 haftamı 🙂

Gittiğim ilk hafta, yerleşmesidir, alışmasıdır, efendime söyleyeyim Türk marketi aramasıdır falan derken ister istemez yoğun geçti. Fakat; şehre çok çabuk alıştım. Sanki 30 senedir yaşıyormuşum gibi ”Ben nasıl Türkiye’ye döneceğim?” deyince zaten ipler koptu. Hele gider gitmez iş bulmaya çalışmam… Tamam, benim başım önümde İstanbul’a dönmemem gerekiyordu ama bu kadar da cengaverlik fazla! Bir dur bir alış Gizmo di mi? Yook 🙂

Bir de benim harita bilgim çok kötüdür ama cidden kötü… ”Bu harita bilgisiyle nasıl gezgin oldun?” derseniz o da ayrı bir post konusu olur 🙂 Neyse! Tabi, ben bu olağan üstü harita bilgimle başlarda kayboluyordum. Tam bu noktada ”ırkçı” denilen insanlar koşuyordu yardımıma. Bir keresinde tüm durağın bana yol anlatmak için seferber olduğunu bilirim.

Londra’ya gelen turistler de bu olağan üstü yol bilgime hayran kalmış olacak ki gelip bana yol soruyorlardı. İlk hafta millete yol sorduğum şehirde, bir süre sonra ben yol anlatır olmuştum. Bazen tavsiye falan veriyordum yani; öyle düşünün…

Aslında bunlar işin lay lay lom kısımları… Bir de buz dağının görünmeyen kısmı var; yani, bu tecrübenin bana kattıkları. 2 ay gezdim, tozdum, eğitim aldım ama aslında çok şey öğrendim. Belki de bir nebze de olsa olgunlaştım.

Orada teksiniz… Arkadaşlarınız, ev sahibiniz kim olursa olsun… Tek ve kaderinizle bir başına! Sabah çantanıza para koymayı unutursanız; bütün gün aç gezersiniz. O yüzden çantaya para koyup koymadığınızı kontrol etmeyi öğrenirsiniz. Hasta olduğunuzda mız mızlanmak yerine; ailenize telefonda iyi olduğunuzu söylemeyi, onları üzmemeyi öğrenirsiniz. Kendi kendinize bakabilmeyi ve yeri geldiğinde bir ilaçla hastalığınızı geçirmeyi öğrenirsiniz. Yemek yapmayı öğrenirsiniz(ben orada öğrenmiştim, yapmayı bilenleri bilemem tabi!). Sabah alarmına uyanamadığınız da yaşayacağınız kötü sonuçları öğrenirsiniz. Tek başına kalma fobiniz varsa; o fobinizi yenip tek başınıza kalmayı öğrenirsiniz. Farklı kültürden insanlarla bir arada yaşamayı öğrenirsiniz ve bu liste uzar gider 🙂 Sadece öğrenirsiniz…

Bu öğretiler de sizin kendinizi bulmanızı sağlar. Sonuçta, yaşadığınız her soruna tek başınıza göğüs germek zorundasınız. Böyle böyle, öğreniyorsunuz birçok şeyi.

İki ay içinde ev sahibimle de herşey güllük gülistanlık değildi. Yardımlarını inkar edemem ama son zamanlarda agresif oluşu sanırsam beni de etkilemişti. Çünkü ondan aldığım negatif enerjiyi ona kusuyordum. Arada bir küslük yoktu; fakat onun sorunları benim alınganlığım derken işler içinden çıkılmaz bir hal alabiliyordu.

Tabi bir de işin özgürlük boyutu var 🙂 Ev sahibim ilk geldiğim gün anahtarları verip “İstediğin saatte gelebilirsin.” demişti. Fakat; uzun uzun sıraladı nasihatlerini; ” Kimseye güvenme.”, ” Tanımadığın biri içecek birşey verirse içme!” Annemin nasihatları gözümde canlandı bir an 🙂 İçimden dedim; ” Rahat ol biliyorum bunları!”

Bir de her ne kadar özgür ruhlu olsam da “özgür ruh sapkını” olmadım. Ailem başımda yok diye bir o yana bir bu yana savrulmadım! Savrulmam da! Savrulmayın da! 🙂 Ben kendim için bazı şeylerin sınırını çizerek yaşadım. Geç kaldığım gün sayısı iki ya da bilemediniz üçtür. O da başka şehire gitmemizden ve Londra’da son gecemiz olmasından mütevellit. Büyük şehirlere güven olmaz; o yüzden, koruyun kollayın kendinizi 🙂

Ayrıca gurbetçiliğin ne demek olduğunu da anladım. Gerçekten gittiğiniz yerde kendinizden bir parça bulmanız o kadar önemli ki… Benim markette “Aytaç” sucuğu gördüğümde “Turkish Turkish” diye ev sahibimi dürtmemden anlayabilirsiniz bu önemi 🙂

Ve geldiiiiiik iki ayın sonuna 🙂 Birçok anı, öğreti ve tecrübeyle yola koyulma vakti yaklaştı. Peki, son günde ne mi oldu? 4. yazıda görüşmek üzere 🙂

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir