Karadeniz Turum : Trabzon

Karadeniz turuma Samsun ile başladım , orayı gezdim ve bitirebildiğim kadar bitirmeye çalıştım. Şimdi de sıra Trabzon’da 🙂 Tartışmasız Karadeniz turumun en heyecanlı bölümü Trabzon bölümü idi. Neden mi? Yazımın ilerleyen kısımlarında özellikle de konaklama kısmında açıklayacağım 🙂

Şimdi gelelim turuma.. Trabzon’a gittiğimizde akşam olmuştu ve takdir edersiniz ki müzeler kapalı , akşam turistik yerleri görmek imkansız… E o kadar da gitmişiz zamanı boşa harcamak da olmaz… ”Ne yapsak ne yapsak?” derken haydi dedik girelim bir yerden şehre 🙂

    Tabi Trabzon kendini bayağı geliştirmiş şehirlerden biri. İmkanları bir Samsun kadar olmasa da iyi 🙂 Bu arada fotoğrafta gördüğünüz yer ara sokaklarından bir bölüm.
    Her ne kadar ara sokakları, çarşısı, pazarı da olsa bunlar sizi kandırmasın 🙂 İlk başta gidin bir sahil havası alın. Şahsen ben öyle yaptım 🙂 Şimdi bu manzara varken kim ister çarşı pazar? Ben istemem 🙂
    Sahil kentlerinin de en sevdiğim yanı da bu olsa gerek. Nereye giderseniz gidin , deniz size kollarını açıp cüretkar bir davette bulunuyor.

 

    Deniz havası aldıktan sonra çarşısını da (her ne kadar sevmesem de) keşfetmek için zaman kaybetmiyorum , yeniden giriyorum ara sokaklarına. Doğruyu söylemem gerekirse ; Trabzon ara sokakları sanki Taksim’in daha da küçültülmüş hali gibi. Her yerde mağazalar ve restoranlar dolu. Tabi benim gözüm alışverişte olmadığı için çarşıyı dolandım ve direkt yemek alanlarına yöneldim 🙂

 

 

    Güloğlu restoranı gözüme kestirince hemen girdim içeri. Tabi direkt her şeyi yerinde deneme isteğim burada da depreşti ve direkt akçaabat köftesine yöneldim 🙂 Her ne kadar Akçaabat yerine Trabzon merkezinde yesem de olsun :)) Köfteyi Trabzon’da yedim mi yedim 🙂 Ama şunu söyleyeyim çok ayılıp bayıldığım bir tat olmadı 🙂
    Yemek faslını bitirdikten sonra direkt attım kendimi yeniden meydana 🙂  Çıkar çıkmaz da bu muhteşem Atatürk heykeli ile karşılaştım. Tabi ben Atatürk heykelini görüp kaçırır mıyım? Hemen çektim fotoğrafını 🙂
    Veee şimdi turun en heyecanlı kısmına geliyorum ; konaklama. Ben Trabzon’a gelmişim , tarihi yerleri gezmeden gider miyim ? Asla! 🙂 Tabi bu sebepten mütevellit ailemi bir geceliğine Trabzon’da kalmaya ikna ettim ve bizimkilerle başladık otel aramaya. Amacımız o gece Trabzon’da kalıp ertesi günü gezmekti. Lakin konaklama olayı olmadı , olduramadık! Ülke turizmi adına sevinip , kendi adıma üzülme hissini aynı anda yaşadım. Çünkü koca otellerde kalacak yer yok! Bulduğumuz otelde üç kişi için gecelik 700 küsür 🙂 O noktada da bir gezgin olarak her maceraya atılmam gerektiği aklıma geldi ve ailemi de ikna edip ”Haydi araba da uyuyalım!” dedim 🙂 Fakat merkezde olduğumuz için başımıza bir iş gelir , sıkıntı olur diye düştük yola. ”Daha sakin bir yer buluruz orada da arabayı park ederiz.” diye düşündük. Yolda giderken bir fırına denk geldik ; Taş Fırın.
    Bahsettiğim fırın Erzurum yolu üzerinde Trabzon çıkışında kalıyor. Kurabiyeleri ve ekmeği enfes. Bir konuda talihsizlik yaşasak da şans bize bu anlamda güldü diyebilirim 🙂 Bir güzel çayımızı içtik , kurabiyelerimizi yedik ardından da oradaki çalışanlardan biri sağ olsun ”Yukarıdaki mescit müsait , isterseniz orada uyuyabilirsiniz.” deyince biz de mescide doğru yola koyulduk. Geceyi de mescit de uyuyarak geçirdik. Arada gürültüler falan duysak da genel olarak mis gibi bir uyku çektik diyebilirim. Sabahında da kahvaltımızı yapıp düştük yollara 🙂 (Bu arada tekrardan Taş Fırın çalışanlarına sonsuz teşekkürler :))
    Tabi ki ilk durak Sümela Manastırı oldu. Manastırın 9’da açıldığını öğrenince erken geldiğimiz için önce arkadaki harika manzaranın tadını çıkardık. Sonra biraz uyuduk ve 9 olunca da hemen manastıra doğru yola koyulduk.
    Bu muhteşem manzara da eşlik etti tabi ki bize 🙂

 

    Kilisenin M.s. 365-395 yılları arasında yaptığı sanılmakta imiş. Atina’lı Barnabas ile Sophronios’un aynı rüyayı görmesi ve bunu birbirlerine anlatmaları manastırın temelinin atılmasını sağlamış. Bu hikayesi gerçekten benim ilgimi çekti ve manastırı daha da çok görmek istedim 🙂

 

    Kütüphane , fırın ve Ana Kaya kilise gibi bölümleri var Sümela Manastırı’nın. Bu fotoğrafta Ana Kaya kilise’den.
    Bu arada Sümela Manastırı Erzurum yolunda kaldığı için merkezden uzak. O yüzden manastıra gidip merkeze tekrar dönmek zamanınızı alabilir.
        Lakin bir gününüz varsa ”Ne kadar zamanımı alır?” diye düşünmeye zaman bile bulamadan hemen yeni yer keşiflerine girişiyorsunuz. Bende tabi bu zaman hesabını hiç yapmadan ailemle yeniden merkeze döndüm ve manzarası ile meşhur Boztepe’ye gittim.
    Trabzon’a yolunuz düşerse mutlaka Boztepe’ye uğrayın. Manzarası muhteşem. Ayrıca orada bir çok cafe olduğu için oturacak yer bulma konusunda da sıkıntı yaşamaz , bu güzel manzaraya karşı bir güzel çaylarınızı yudumlarsınız.

 

    Tepelere tırmanmışken yine biraz tepelerde kalan Atatürk Köşkü’ne uğramadan olmaz. Verilen bilgiye göre ; Atatürk 15 Eylül 1924 tarihinde Trabzon’a yaptığı ilk ziyarette binayı çok beğenmiş. 27-29 Kasım 1930 tarihlerinde Trabzon’u ikinci kez onurlandırdığında da köşkü ziyaret etmiş.

 

    Okuma salonu , misafir kabul salonu ve kütüphane gibi bölümleri olan köşk özellikle balkon bölümü ile gönülleri fethediyor diyebilirim.
    Atatürk Köşk’ünden sonra yola koyulduğumuz için Trabzon Müzesi , Uzun Göl gibi diğer turistik yerlere maalesef uğrayamadım 🙁 Artık bir daha ki seyahatimde kısmetse 🙂 Bu arada Uzun Göl’e gidemesem de Trabzon Sürmene’de bu muhteşem manzarayı seyretmekten geri kalmadım 🙂 Size de hem bu manzarayı hem de genel olarak Trabzon’u tavsiye ederim 🙂 Sevgilerimle…

0 Comments on “Karadeniz Turum : Trabzon”

  1. Geri bildirim: Karadeniz Festivalleri |
  2. Geri bildirim: Karadeniz Festivalleri |

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir