Bratislava Gezi Rehberi

Viyana’dan Budapeşte’ye doğru ilerlerken yolun üzerinde bulunan bir durak davet ediyor bizi; Bratislava.

Slovakya’nın başkenti olan bu şehrin, hem Avusturya hem de Macaristan’a sınırı bulunuyor. Bratislava sayesinde ilk kez Tuna ile de tanışıyoruz. Küçük, sevimli ve kendi halinde olan bir şehir. İnsanları mutlu, çılgın kalabalıklarla boğuşma derdi yok.

DSC_0031.JPG

Şehirde ilk olarak Bratislava Kalesi karşılıyor bizi. Kale, 9. ve 18. yüzyıllar arasında yapılmış; 1956-1964 arasında ise yeniden inşa edilmiş. Kaleye, Sigmund, Vienna ve Nicholas kapılarından girebilirsiniz. Tam bilet 6 Euro; indirimli bilet ise 3 Euro.

DSC_0017

Kalenin tam karşısında da Orta Avrupa’da sıklıkla karşılaştığımız ”Veba Anıtı” bulunuyor. Daha önceki Orta Avrupa yazılarımda da belirtiğim gibi; bu anıt vebadan kurtulduktan sonra Allah’a şükretmek için yapılıyor.

DSC_0021.JPG

Şehrin içlerine doğru ilerliyoruz. İlerledikçe karşımıza ilgimizi çeken şeyler çıkıyor. Mesela; bu heykel. Bratislava’da sadece önemli kişilerin heykelleri yapılmazmış. Halkın tanıdığı, sıradan insanlarında heykelleri yapılır; o insanların anısının yaşatılması sağlanırmış. Fotoğraftaki heykel de onlardan biri. Zamanında röntgencilik yapan ama hiç kimseye zarar vermeyen bu kişi için ”röntgenci” heykeli yapılmış.

DSC_0024

Bu heykellerin ikinci bir örneği de; selam veren adam heykeli. Fotoğrafta gördüğünüz kişi; hep şık giyinir ve çevresindeki insanlara selam verirmiş.

12669663_10207370548676246_4506677970794994461_n.jpg

Ayrıca; şehir halkı çok sıcak kanlı. Biz tam bahsettiğim heykelin önünde fotoğraf çekilirken yanımıza iki bayan geldi. ”Fotoğrafınızı çekelim.” dediler. Neyse, fotoğraf çekildikten sonra heykeli anlattılar, bilgiler verdiler. Hatta maillerimizi bile aldık, hala görüşüyoruz 🙂 Veda faslında bir selfie çekilmeyi de ihmal etmedik tabi 🙂

Bu arada ”Şehir halkı çok iyi!” dedim diye herkesi iyi olarak düşünmeyin. Orada güzel giyinimli, hırsızlık yapan kişiler de varmış! Dikkatli olunmalı o yüzden 🙂

DSC_0026

Mevsimden mütevellit olacak ki Bratislava sokakları da bomboş … Fotoğrafta her ne kadar hava açık gibi görünse de aslında fena bir soğuğu var. Klasik Avrupa iklimi… Sürekli ısınmak için bir yerlere giresiniz geliyor. O yüzden kış ayında yolunuz Bratislava’ya düşerse kalın giyinin!

DSC_0025

Bratislava küçük bir şehir olduğundan gezmek için de 2 saat gibi bir süre yeterli. Tabi, sadece gezmek! Şehri yaşamak için en az 4-5 gün kalınmalı. Çünkü, bir şehir sıkıcı bile olsa onu anlamak saatlerle sınırlı kalmamalı bence.

Bratislava’nın havasından, suyundan bahsettim ama yapılarına pek değinmedim. Gerçi mimar ya da sanat tarihçisi değilim ama kendimce yorumlarımda eksik kalmasın 🙂

Bratislava fotoğrafta da gördüğünüz gibi tarihi yapı ile modern yapının karışımı gibi. Ne çok tarihi bir şehir diyebiliyorsunuz ne de çok modern bir şehir. Klasik Orta Avrupa şehri işte… Farklı mimari yapılar, düzen ve huzur…

DSC_0023

DSC_0036

Bir şehrin sadece sokaklarından, yapılarından ibaret olmadığı gerçeğini düşününce direkt müzesini aramaya başlıyor; o şehrin tarihi kimliğini de algılamak istiyorsunuz. Bu bağlamda gidilecek nokta; Bratislava Şehir Müzesi. Müzeye giriş 2 Euro idi.

DSC_0040

Müzenin içerisinde şehrin kültürüne karışmanızı sağlayacak bir çok eser bulunmasının yanı sıra; böyle muhteşem yapılarla da karşılaşıyorsunuz. Küçücük bir şehir de böyle bir mimariye rastlamak şaşırttı beni doğrusu…

DSC_0038DSC_0039

Bir de müzenin teras bölümü var. Biraz tabana kuvvet yapıp bir kaç merdiven çıkınca ulaşıyorsunuz. İşte orası en tehlikelisi 🙂 Nasıl bir rüzgar varsa inanın ayakta zor durdum. Bir ara dedim: ”Uçarak aşağı ineceğim galiba!”. Hatta ikinci fotoğrafta uçuşan saçlarımdan da rüzgar durumunu anlayabilirsiniz.

DSC_0033

Neyse çok şükür uçmadan inebildim ama 🙂 Şimdiki durak; Slovak Ulusal Opera Binası. Bina 2007 Nisan’da açılmış. İki ayrı bina olarak konumlandırılmış olan bu yapının sağ tarafı Habsburg dönemi yapısı. Şehrin merkezinde Hviezdoslav’ meydanı üzerinde. Diğer tarafı ise yeni bir yapı.

DSC_0042

Opera binasından sonra ara sokaklarda kaybolmaya devam 🙂 Bu bölümde bir çok kafe ve restoran bulunuyor. Slovak mutfağını keşfedebileceğiniz bir restoran bulabilmeniz çok rahat yani. Bir de Bratislava’da langos satan yerler dikkatimi çekti. Genel de Macarların yaptığı bu yiyeceği onlar da severek tüketiyor anlaşılan.

Bu arada langos ne derseniz; su veya süt bir de un karışımı ile yapılan üzerine kaşar, salam yani kısacası üzerine sizin tercih edeceğiniz eklerle sunulan bir yiyecek.

12743713_10208010189629127_8164776438098435432_n

Langos yiyemedik maalesef ama soluklanmak için Giraffe restoran‘a girdik. Bahsettiğim restoran tam olarak ”selam veren adam” heykelinin karşısında yer alıyor. Mekanın içerisinde sigara da içebiliyorsunuz. Gerçi ben gelen kahveyi pek beğenmedim; fakat mekanın içi hoş, ferah. Kahve içmezsiniz başka bir şey içersiniz değil mi ama? 🙂

DSC_0018DSC_0030

Saint Martin Katedraline geliyoruz şimdi de… Bratislava’nın en büyük ve en eski katedrallerinden biri kendisi. 85 metre uzunluğunda.

Katedralin bulunduğu bölümde en çok dikkatimi çeken şey; bu duvar oldu. Çok ilginç resimler yapmışlar ve bence çok güzel olmuş 🙂

12743985_10208010189509124_3398764529833930363_n

Veee bu güzel şehirden ayrılma vakti geldi… Son olarak Bratislava’da yapmanız gereken; Tuna nehrine bir de bu şehirden bakmak 🙂 Budapeşte’den devam ettiğinizde Tuna’ya fazlaca doyacak olsanız da, Bratislava’dan Tuna’yı izlemeyi de unutmayın.

Güler yüze, sıcaklığa ve huzura ihtiyacı olan herkes de yolunu mutlaka Bratislava’ya düşürsün… Sevgilerimleee… 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir